Türkiye’nin yetiştirdiği en büyük kadın tenisçilerden Gülberk Gültekin Salman, 25 yıl öncenin kısıtlı olanaklarıyla dünya sıralamasında ilk 400’e girmişti. Sekiz ülke şampiyonluğu bulunan Gültekin’in, önü tıkanan olası parlak ‘uluslararası’ kariyerinin buruk hikayesi…
Şevket F. ERBAY
Adını ilk duyduğum günlerde aklıma gelen, bir sporcu için harika bir ismi olduğuydu. Kafiyeli ve akılda kalıcı: Gülberk Gültekin. Yıllar geçerken, isim sahibinin meziyetinin sadece bundan ibaret olmadığını anladım. Gültekin, zaman içinde büyük başarılar kazanarak 27 yaşında Türk tenisinin en büyük isimlerinden biri payesini elde ederek sporu bıraktı.
Büyüklerde sekiz kez Türkiye Şampiyonu olan Gülberk Gültekin, yıllarca sporcu olarak hizmet verdiği TED Kulübü’nde tanıştığı basketbolcu İlker Salman ile 2003 yılında evlendi. Daha önce Darüşşafaka ve İstanbulspor’da da oynayan eşi, şimdilerde İstanbul Büyükşehir Belediyespor, Fatih Üniversitesi ve Yıldız Milli Takım’da yardımcı koçluk görevlerini üstlenmiş durumda. Aileye üçüncü üye olarak dahil olan minik Selim ise, şimdilik her tarafı çeşitli top maketleri ve resimleri ile döşenmiş odasında hazır tüketimin tadına varıyor!
Önce Saydaş, sonra Cevanşir
Gülberk Gültekin Salman, tenise, doğduğu kent olan Trabzon’da 8 yaşında iken başladı. Kendisini tenise kazandıran Şenay Saydaş’ın yönetiminde, babasının akademisyen olarak çalıştığı KTÜ’ye ait sahil tesislerindeki korta adım attıktan üç yıl sonra, 11 yaşında Ankara’da ilk turnuvasını kazandı. 14 yaşında ise Türkiye Şampiyonası’nda büyükler finali oynayarak tüm dikkatleri üzerine çekti. Üstelik finalde, o dönemin ünlü şampiyonu Gül Güzelbey’e karşı üç maç sayısını kaçırdıktan sonra teslim olması, geleceğin yıldızını bir anda su üstüne çıkardı.
Gülberk, İstanbul’a gelişini şöyle anlatıyor:
“O günlerde yazları hep anneannemin yanına gelir, üç ay İstanbul’da kalırdım. Buradayken de beni TED Kulübü’ne getirirlerdi. Takımın başında olan Engin Abi’den (Kratzer) büyük takımla idman yapmayı isterdim hep. Bir gün ben duvarda top yaparken, Behbut Cevanşir beni görüp, ‘Kim bu çocuk?’ diye sormuş. Hatta erkek sanmış önce, uzaktan baktığı için. O dönemde Trabzon’daki tenis kursu kapanmıştı ve biz 1989’da annemle birlikte İstanbul’a taşınmıştık. Babam henüz üniversiteden ayrılamadığı için üç yıl sonra yanımıza gelebilmişti. Behbut Abi de benim İstanbul’a geldiğimi duyup ‘Hemen gelsin, ne istiyorsa verin’ demiş.”
Bu dönemde olan bir ayrıntıyı ise atlamamak gerekiyor. Hızla yükselen Gülberk’in başarıları dikkat çekerken, genç sporcu, 17 yaşında iken Emlakbank’ın sponsorluğu ile Roland Garros’un 18 yaş altı turnuvasında raket sallar. İlk turda Fransız rakibine yenilerek elenen Gültekin, buna karşın Türk tenisi adına bir ilke imza atar.
UAB’de Ertunga ile çalıştı
1989’dan itibaren Türkiye Şampiyonası’nda devamlı final oynayan, ancak Duygu Akşit’e kaybeden Gülberk, 1992’de üniversite için Amerika’ya gitti. University of Alabama’da (UAB) pazarlama okuyan Gülberk Gültekin’in UAB’ye gitmesine, o günlerde takımın başına geçen, 80’lerin ünlü tenisçisi Mert Ertunga önayak olur. Ertunga’nın çalıştırdığı UAB Blazers ile 1993-95 arası üç kez Great Midwest Konferans şampiyonu olan ekipte yer alan Gülberk, bu dönem içinde Jill Craybas ve Lisa Raymond gibi Amerikalı profesyonellere karşı üniversite maçlarında raket sallar.
Amerika’da olduğu yıllarda Türkiye Şampiyonası’nda kupa serisine başlayan Gülberk, arka arkaya kazandığı birinciliklerle ülkenin 1 numarası olduğunu kanıtladı. 1996’da antrenörünün babası Arif Ertunga’nın kişisel desteği ile üç yıl içinde 20 kadar turnuva oynar. Üniversitedeki üçüncü yılında TED ve ENKA’daki uluslararası ITF turnuvalarında şampiyon, Meksika’da ise bir yarı final görerek 391. sıraya kadar yükselir. Ancak, yılda 20 turnuva oynaması gerektiği bu dönemde yeterli destek gelmediği için daha yükseği zorlayamaz. Bu durum, tenise tutkuyla bağlı olan oyuncunun canını hayli sıkar.
Konuştuğum pek çok kişinin 90’lı yılların ortasındaki Gülberk Gültekin’in dünya klasmanında ilk 50 potansiyeline sahip olduğunu söylediğini anımsatıp, ekliyorum; ‘Şimdi geriye baktığında, bu görüşe hak veriyor musun?’
“İlk 50 olur muydum bilemem. Ama içimde bunun için müthiş bir istek vardı. Başarı aldıkça güven kendine geliyor. Oynasaydım ne olacağını şimdiden söyleyemem. Keşke olsaydı da görseydik. Üniversitenin üçüncü yılında sponsor bulsaydım, okulu bırakırdım. Bunu kesin olarak söylüyorum. O yıl 20 turnuva oynayabilseydim, belki de şimdiki yaşamım tamamen değişmiş olurdu. O günlerde sponsorsuzluktan turnuva oynayamayıp, son yılım için okula geri döndüğümde çok üzüldüğümü anımsıyorum.”
Gülberk Gültekin, Türkiye’de 1999 ve 2000’de de şampiyon olduktan sonra sporu bıraktı. Buna nasıl karar verdiğini ise şöyle anlatıyor:
“2001’de ABD’den döndüm. Omuz ameliyatı olmuştum. Ama tenis oynayabilmem için tekrar güçlenmem gerekiyordu. 27 yaşındaydım ve 8 Türkiye birinciliğim vardı. 9’uncu veya 10’uncuyu almak kariyerime ne katacak diye düşündüm. Uluslararası tenise açılamadıktan sonra nereye kadar böyle gidecekti? Çünkü, sporcu olarak geçen her geçen yılda hayatını geciktiriyorsun. Zaten ben oyunculuğum bittikten sonra hiç antrenör olma taraftarı değildim. ABD’den dönünce de sporculuğu bıraktım.”
– Bu yazı, Tenis Dünyası dergisinin 2008 yılında yayımlanan 13. sayısında yayımlanan söyleşiden derlenmiştir.
Değerli dostum Şevket Furkan Erbay’a bu yazısı için teşekkür ederim.
Fahri İkiler
Yazılar
- GÜLÜMSETEN ANILAR (20)
- TENİS SÖZLÜĞÜ (30)
- TENİSİN İÇİNDEN (23)