1986 yılında Ankara tatlı bir sonbaharı yaşıyordu. Ankara Tenis Kulübü kalabalıktı. Gül Güzelbey ve Sevtap Akdere Türkiye şampiyonasında final oynayacaklardı. Bu maçtan sonra da çift erkekler finali yapılacak, Necvet Demir-Alaattin Karagöz çifti, Yavuz Erkangil-Oğuz Azkara çiftiyle karşılaşacaktı.
Tek bayanlar finalinde Gül Güzelbey, Sevtap Akdere’yi iki sette ve çok kısa bir sürede yeniyor üst üste ikinci kez Türkiye Birincisi oluyordu.
Bu maçtan hemen sonra çift erkekler finalinin başlaması gerekiyordu.
Herkes gibi Alaattin Karagöz de tek bayanlar finalinin bu kadar kısa sürede biteceğini tahmin etmemiş, kulübe gelirken bir ganyan bayiine uğramıştı.
Ancak seyirciler çift erkekler finalinin başlamasını bekliyordu. Herkes hazır, bir tek Alaattin yoktu.
Kulüpte artık telaş başlamıştı. Alaattin neredeydi?
Her kafadan bir ses çıkıyordu. Herkes bir şey söylüyordu.
Başhakem Vedat Aras, onun gidebileceği at yarışları bayilerini telefonla aramaya başladı. Ball-boy’lardan birini de onu bulması için kulübün çok yakınındaki ganyan bayilerine gönderdi.
Vedat yanılmamıştı, birkaç telefondan sonra Alaattin’i bir ganyan bayiinde buldu. Ve ganyan bayiinden onu telefona çağırmasını istedi.
Alaattin telefonun öbür ucundaydı.
Vedat, ona hemen kulübe gelmesini herkesin onu beklediğini söyledi.
Seyirciler ve diğer oyuncular sabırsızlanıyordu. Ama Alaattin hala yoktu.
Vedat, telaşla bir kez daha aradı ganyan bayiini…Acaba Alaattin hala orada mıydı? Telefona çıkana,
-“Kardeşim, Alaattin çıktı mı” diye sordu.
Telefondaki ses,
– “Abi” dedi, “Alaattin değil, üçüncü ayakta Avrupalı çıktı.”
Yazılar
- GÜLÜMSETEN ANILAR (20)
- TENİS SÖZLÜĞÜ (30)
- TENİSİN İÇİNDEN (23)